Bu ara kimle konuşsam hayattaki seçimlerini sorguluyor. İrili ufaklı.
Bu yazki tatil seçimini; iki defa dokuz günlük tatil vardı ve iyi değerlendiremedim. Kışa hazır değilim diyor. Yazın takıldığım çocuğu yaz aşkı olarak bırakmalıydım, yaz dizileri gibi bu, şehre dönünce tutmadı diyor. Bu kış kesin sevgili bulacağım, ama çalışmaktan vakit mi var da diyor. Kurumsal hayata geçecektim o teklif geldiğinde, freelancer olmak zor iş, bir gün para var ertesi gün yok diyor. Her gün ofise gitmekten bıktım, kendime hiç vakit kalmıyor, freelancer olacaktım, kendi zaman planımı kendim yapacaktım da diyor.
Kendi paramı kazanıyorum kendi evime çıkarım diyor, hangi semtte nasıl bir dairede yasayacağını seçiyor, sonra da kazandıgı para ile geçinemeyip geri aile evine dönmeyi. İstanbul beni kesmedi, Avrupa; Avrupa beni bozdu, şimdi de İstanbul diyor.
Sözel okumayacaktım, şimdiki aklım olsa Fen matematik okurdum diyor. Anadolu lisesine değil özel üniversiteye gitseydim bambaşka olurdu diyor. Bu sanki kendi seçimiymiş; anası, nereyi kazandıysa, bütçesi nereye yettiyse oraya göndermemişçesine.
Günün sonunda aynı kapıyo çıkıyor, herkes seçimlerini sorguluyor, kimse sonuçtan mutlu olmuyor. Nasıl olalım, biz de bu coğrafyada yaşamayı seçmedik ki.
Ben en son Erasmus’a gitmek için Malmö’yü mü yoksa Porto’yu mu seçsem diye bir ikilemde kalmıştım. 2005 senesinde gerçekleştirdiğim bu zorlu!! seçim sonrasında 14 ay kendimi kızgın kumlardan serin okyanus sularına attım. Sonrasında genelde hep tek opsiyon çıktı karşıma. Ben de o opsiyonları değerlendirdim. Seçimlerimden mutsuz hiç olmadım, açıkçası hiç de fazla sorgulamadım. Bu geldiyse önüme budur dedim.
Günün sonunda aynı kapıya çıktı, herkes seçimlerini sorguladı, ben sorgulamadım, kimse mutlu olmadı ben de mutlu olmadım.
Bu aralar çok stabil. Kuzey Güney’deki Kuzey gibiyim ama bir Kıvanç Tatlıtuğ kadar yakışıklı da değilim. Ama seçim hakkım olsaydı Kuzey olmayı seçerdim. 2005’te Porto’yı değil de Kuzey’de Malmö’yü seçseydim? Çok farklı olur muydu acaba?
Dedim ya çok stabil. Seçenek bile çıkmıyor karşıma. Tek opsiyon. Seçenek çıksa en iyisini seçeceğim. Anlık bi heyecan, akşam yatarken ulan acaba öbürü müydü diyeceğim. O da yok, götümü sağa devirip 2. dakikada uyuyorum, tek başıma, çift kişilik yatakta. (Nasıl büyük referans verdim, nasıl minik oyunlar yaptım bu yazımda. Sanarsın bir Lars von Trier’im)
Sıraselviler caddesinden aşağı yürüyorum. Eve giden tek yol, başka seçenek yok. Yol üstünde marketin önünde duraklıyorum. Bu hiç te iyi olmadı. Belli ki kan şekerim düştü, seçim yapmakta zorlanıyorum. Bu gibi durumlarda genellikle abur cubura saldırıyorum. (Vallahi kendimi aştım)
İşte benim seçimler bu levelda 2005’ten beri. Ruffles’mı aliyim, Doritos mu? Mahalledeki Carrefour’a giriyorum. Ivır zıvır kolay yenen bir kaç parça yemek ve kahvaltılık almak için. Geçen 3 tencere yemek yaptım, üçünü de attım, dolapta bozuldu. Fen matematik okusaydım böyle olmazdı belki.
Kendime güvenim yerlerde, bu aralar nedense böyle. Sürekli bir yetersiz hissetme, kendini beğenmeme, hey yanlış yapacakmış hissi. Aşırı yetersizim. Bence Carrefour’a bile girememeliyim. “Beyefendi kusura bakmayın ama sizi alamıyoruz, çok renksiz, sıkıcı bir karaktersiniz, az ilerde A101 var ordan alışveriş yapın isterseniz, burda seçenek çok, sizi bozar”
Boynum hafif bükük, kimseyle göz göze gelmeden ilerliyorum. Muz, süt, nutella alıyorum (napacaksam) Sonra da kahvaltılıkların oldugu bölüme ilerliyorum. Kafam hala öne eğik, nerdeyse cam vitrinin alt bölümüne dizili 6’lı yumurtaların hizasındayım.
İyi akşamlar, sert, tam yağlı beyaz peynir istiyorum diyorum.
“Hangisinden olsun?”
Şunlardan, Gürsüt tam yağlı inek
“ En lezetli beyaz peynir, çok iyi tercih” diyor adam.
Belimi doğrultup 45 derece açıya ulaşıyorum, biraz da Trakya eski kaşar alayım.
“Beyefendi” diyor, “Peynir seçimleriniz muhteşem”
Omuzlarım dimdik cevap veriyorum. Teşekkürler, kahvaltılık çok severim.
“Belli” diyor.
2005’ten beri yaptıgım en iyi seçim. İnanılmaz iyi hissediyorum. Seçim yaptım ve bundan pişman değilim, mutsuz da değilim. Adama bakıyorum, gülümsüyor, “Başka bir ihtiyacınız var mı? Size nasıl yardımcı olabilirim?”
Biz ne ara peynir kesen adamın iki güzel lafına bu kadar mutlu olacak duruma geldik. Ne ara bu kadar mutsuz, yetersiz hisseden insanlar olduk?
100 gr Buffalo Mozerella ve 350 gr Alberto Di centa Ricotta ver, shiftin bitince de bi Chateau Kalpak kap gel bare. Bu kadar peyniri napıcam…
Alışverişimi tamamlayıp dönerken kulak kabartıyorum. Peynircide herkese aynı numara, ama süper numara. Herkes hayatındaki en iyi seçimi peynir alırken yaptıgını sanarak mutlu bir şekilde Carrefour’dan ayrılıyor. Omuzlar dik, özgüven yerinde.
Bu ara kimle konussam seçimlerini sorguluyor, bense dilim dilim peynir kesip götümü sağa devirip 2 dakikada uyuyorum.
Çok stabil. Belki Fen matematik okusam böyle olmazdı. Ben baharda en iyisi bir Malmö’ye de gideyim.
Kendimden çok şey buldum
Beni onayla tuşu olsa gün boyu basılsın istiyorum saol durup tum yazilari okudum guldurdun evrende seni guldursun
Cok hos bi seymis yazdiklariniz
THANX