Son dakikada netleşen kararımla ikametimin bulundugu Atalar sahil, Doğa Koleji’ne doğru koyvermeyip oy vermeye gidiyordum. Bu benim için yeni bir dolmuş macerası demekti. Daha önce detaylı şekilde bahsettiğim para üstü krizimi yasamamak, ücretini gönderemeyen var mı sorularına magruz kalmamak için 7 TL’mi tam olarak hazırlamış arka sırada cam kenarında yerimi almıştım.
IBB’den köprü açık mı diye bakmış, yem yeşil gördüğüm manzara normal şartlarda beni sevindirmesi gerekirken, soğuk terler dökmeme sebep olmuştu. Çünkü bu, Taksim’den Bostancı’ya 15 dakika’da varabileceğim, yani kendimin kullanmadığı ama içinde yolcu olarak bulundugum bir toplu tasıma aracının çok hızlı gidebileceği anlamına geliyordu.
Ne demek istediğimi anlamayanlar için özet geçip sizlere çok ufak bir örnek vereyim. Askerliğimi yaptığım dönemde, acemilik bittiğinde, Kütahya’dan 1 geceliğine Istanbul’a döneceğim zamanda ailem beni şöförlü özel araçla almaya gelmişlerdi (Ok?). Araç konusunda sıkıntı çekmeyen ailem, şöför ile ön görüşme yapmak ve onu yolculuk esnasında nasıl araba kullanacağı hakkında brieflemek durumunda kalmışlardı.
Brief: Çok hızlı gitme, gereksiz sollama ve şerit değiştirme yapma ve en önemlisi; öndeki aracı asla ve asla çok yakından takip etme. Levent yolculuk esnasında bu kuralları ihlal etmene karşı “King Joffrey” e dönüşürse aldırış etme.
Evet, hayatta en büyük korkularımdan biri benim kullanmadıgım arabalarda yolculuk etmekti. Hatta en korktugun ölme şekli gibi saçma sapan sorulardan biri bana sorulsa cevap olarak sarı ya da mavi dolmuş/minubuslerde ölmek seklinde cevap verebilirdim. Netice itibariyle hayatımı, daha önce kullandığı tek motorlu taşıt traktör olan allahın angututun eline bırakıyordum (çirkin bir genelleme biliyorum) Ve eline şöför koltuğuna oturma lüksü yakaladığı saatte 35 KM’den fazla hız yapabilen bu “ULTRA LÜKS” dolmuşu kullanma hakkı geçtiği için vites büyüttükçe ereksiyon olan angutların kullandıgı toplu taşıma araçlarında ölmek istemiyordum.
Köprüyü geçtikten sonra LPG ile çalışan sarı dolmuşun hız ibresi 110’u geçmişti ve yavaş yavaş artmaya devam ediyordu. Şöför, sol şeritte medeni bir hızda seyreden araçlara 30 cm’e kadar yaklaşıyor ve hiç hız kesmeden, üstünden atlayabilecekmişçesine yaklaşarak selektör yakıyor ve aracın orta şeride geçmesini neredeyse arka tampona deydirerek hızlandırmaya çalışıyordu. Bense bu esnada su dolu bir küvete atılmaya çalışılan bir kedi gibi 2 elimi tavana 2 ayağımı tabana kenetleyerek pençelerimi döşemelere geçirerek gözlerimi KEDİ YODA’nınkiler gibi açıyor ve kaza yapmamız dahilinde kaç takla attıktan sonra LPG’den dolayı patlayacağımızı hesaplıyordum. Sonuçta 1 oy 1 oydu ve o “oy”u kullanmak istiyordum.
Bu fast and furious sahnesinde tek gerilen ben miyim diye diğer 7 yolcuyu gözlemlemeye başladım. Önde 2’si arkadaş 3 kadın vardı. Tek olan sanki boğazda vapur yolculuğu yapıyormuşçasına sakince telefonunda twitter’a bakıyordu. Arkadaş olan 2 kişide öndeki araçla aramızdaki 30 cm git gide azalırken ve saniyler sonra bence sarı dolmuşların tarihindeki gelmiş geçmiş en taklalı kazayı geçirmemize ramak kalmışken “Beril ne dese beğenirsin? Ben son dakkada fikrimi değiştirdim ve sizle tatile gelemiyorum demez mi?” şeklinde suratına gülüp arkasından yerin dibine soktukları arkadaşları hakkında atıp tutmaya devam ediyorlardı.
Hemen yanımda oturan amcanın zaten genel olarak dış dünya ile çok fazla işi yoktu, en sağdaki genç işe müzik dinliyor ve ritim tutyordu.
Ben arka koltukta yere kenetlediğim ayaklarımla frene basma simulasyonu gerçekleştirirken ve “Biraz yavaş gidebilir misiniz?” demek için can çekişirken diğer tüm yolcuların durumu bu kadar doğal karşılamaları kafamda çeşitli senaryoların oluşmasına neden oluyordu.
ŞÖFÖR BEY BİRAZ DAHA YAVAŞ GİDEBİLİR MİSİNİZ? İşte mahalle baskısı ve şöför fetişi lobisiburda devreye giriyordu…
“Hahahahahaha kazık kadar adamsın, korktun mu? bence tam bir korkak ibnesin,erkek adam süratten korkar mı?” diyebilecekmiş gibi rahattı öndeki kadın grubu.
Şöför o anda radyoyu açıyor ve dolmuşta BAS GAZA YAVRUM BAS GAZA diye şarkı söylemeye başlıyor ve öndeki üçlü şöför daha da hızlandıkça çığlıklar atarak ellerini t-shirtlerinini yakalarından sokup sütiyenlerini çıkartarak camdan dışarı sallayıp rüzgarın yardımıyla kentsel dönüşümün göbeğine, fikir tepeye doğru selam çakıyorlardı.
Herkes ne pahasına olursa olsun Bostancı’ya çok hızlı varmak istiyordu ve tek oyun bozan bendim . Ben gerçek bir sıkıcıydım ve adrenalinin a’sından anlamıyordum. Kalan 7 kişi dolmuşa Bostancı’ya varmak için değil de 7 Liraya Bungee Jumping’den alabilecekleri heyecanın aynısını yaşamak için binmişlerdi, oysa ki benim içim geçmişti. Daha 31 yaşım da nasıl bu kadar sıkıcı olabilirdim. Arkada yan sıramdaki erkekler camdan bellerine kadar sarkmış WOOOHOOOOOO DAHA HIZLI HADİ DAHA HIZLI, BU DOLMUŞ BU KADAR MI BASIYOR DOSTUM diye şöförü daha da gaza getirmeyi planladıkları saniyede ben Biraz daha yavaş gidebilir misiniz diyerek partinin tüm havasını bozuyordum. Bence herkes benim o saniye sarı dolmuştan inmemi ve 39 F IETT otobüsü ile kalan yolu katetmemi istiyordu.
Hayat kısa dostum, hızlı yaşa genç öl diyecekti şöşör bana, koyacaktı lafı. Herkes çok hip ve cool’du bense adeta bir mali müsavir kadar bayıktım. Hayır ben Taksim’den Bostancı’ya gitmeyi, o muhteşem eğlenceli ve hayatı hafife alan bu güzel insanlar arasında olmayı haketmiyordum.
Tüm bunları düşünüp tarttığım 2 saniyelik süreçte öndeki araç ile olan mesafemiz 30 sanitimden 25 santime düşmüştü ve refleks olarak şöföre bağırdım.
HAYIRDIR NEREYE YETİŞİYORSUN? (Konusurken yetişiyosun dedim)
Tabii ki Istanbul babasının tarlası olduğu için anlamadığım Turkçesiyle bana hık mık bişeyler dedi ve kavga ettik…bu kısmı bir klişe zaten ama o anda esas önemli ve beklenmedik olay, demin 180’le gidiyor olmamıza hiç aldırmıyor gibi görünen diğer yolcularında aslında çaktırmasalarda ödlerinini boklarına çoktan karışmış olduğuydu.
Evet 1 oy 1 oydu, şöförün gün içinde 25 kere git gel geçmesi gereken bir boğaz, içindeki yolcuların bir kısmınında geçmesi gereken bir “BARAJ” vardı.
HAYIRDIR NEREYE GİDİYORSUN cümlesini kurarken düşündüğüm 2 saniyelik süreç sonrasında çok şey değişti. olaylar hiç beklediğim gibi gelişmedi. Yolcular kazandı..Şöför yavaşladı, bir iki söylendi, sonra gücünü kaybetti
Hadi bakalım.. Hayırlısı
Bir Cevap Yazın